Çift terapisi dendiğinde birçok insanın aklına şunlar gelir: Aldatma. Boşanma eşiği. Bitmek bilmeyen kavgalar. Ya da sessizlikle örülmüş, yılların yorgunluğuyla dolmuş bir ev. Yani terapinin kapısı, ancak içeriye dumanlar çıktığında çalınır.
Oysa bu bakış açısı, ilişkinin yalnızca sorun çözülmesi zaman üstüne konuşulması gerektiğini düşünmemize neden olur. Sorun yoksa iletişime de gerek yoktur.
Yanlış.
Çünkü çift terapisi, yalnızca ilişkiyi kurtarmaya çalıştığınız son çıkış değildir. Aynı zamanda iyi giden bir ilişkinin daha derin, daha doyurucu bir forma evrilmesini sağlayan yeni bir kapı açar. Tıpkı bireysel terapide olduğu gibi, burada da mesele sadece "ne bozuldu?" değil, "ne gelişebilir?" sorusuyla da ilgilenmektir.
Terapist Koltuğu Bir Hakem Sandalyesi Değil
Çiftlerin terapiye gitmekte en çok zorlandığı noktalardan biri tarafsızlık meselesi. “Terapist kimin tarafını tutacak?”, “Ya beni suçlarsa?” gibi sorular, terapi fikrini daha baştan gölgede bırakır. Halbuki terapist ne bir hakemdir ne de mahkeme heyeti.
İyi bir çift terapisti, taraf tutmadan ilişkinin akışını görür. İki kişi arasındaki dinamiği, döngüyü, tekrar eden sahneleri analiz eder. Kim haklı kim haksızdan çok, “bu etkileşim size nasıl hissettiriyor?” diye sorar.
Zamanında Başlayan Terapi Krizi Beklemez
Terapiden beklenti genelde şudur: “İlişkimizi kurtarın.” Ama asıl güçlü terapi süreçleri, bu noktaya gelmeden başlayanlardır.
İletişim gitgide yüzeyselleşiyor, cinsellik rafa kaldırılıyor, kırgınlıklar konuşulmadan birikip suskunluk haline dönüyorsa... Bunlar ilişkinin bağırmayan ama yankılanan sinyalleridir.
Bu aşamada terapiye başlamak; hortumu yanmaya başlamış bir binayı söndürmek değil, kabloları henüz ısınmışken kontrol etmek gibidir. Daha verimli, daha az yıpratıcıdır.
Terapi Sadece ‘Sorun’ İçin Değil, ‘Mesafe’ İçindir
Birçok çift, “Biz kavga etmiyoruz, o yüzden terapilik bir şey yok” der. Ama asıl sorun bazen kavgalar değildir. İki kişi arasındaki mutlak sessizlik sık edilen kavgalardan daha ciddi bile olabilir. Artık sadece iş, çocuklar ve faturalar üzerinden konuşuyorsanız, birlikte ama ayrı yaşamaya başlamışsınız demektir.
Terapide bu mesafenin nasıl oluştuğu, nerede duygusal olarak uzaklaşıldığı anlaşılır. Tekrar duymaya, duyulmaya, görülmeye başlamak mümkün olur. Terapi bazen ilişkiyi tamir etmez; tekrar canlandırır.
Cinsel Yaşam: Sessizlikle Çevrelenmiş Bir Alan
Toplumda en az konuşulan ama çiftlerin en çok zorlandığı alanlardan biri de cinselliktir. İstek uyuşmazlıkları, performans kaygısı ya da tamamen yok olmuş bir cinsel yaşam... Bunlar yalnızca bedenle değil, zihinle de ilgilidir. Terapi, bu konuları konuşulabilir ve çalışılabilir hale getirir.
Çünkü bastırılan her şey gibi, bastırılan arzular da başka yerlerden kendini dışa vurur.
Ertelemek = Kök Salmasına İzin Vermek
Her gün ertelenen bir terapi kararı, ilişkinin mevcut sorunlarını daha da kökleştirir. Küçük anlaşmazlıklar büyük döngülere dönüşür. Konuşulmayan duygular, sonunda öfkeye ya da kopuşa evrilir. Terapi, bu döngüleri kırmak için bir kapı aralar.
Ve en güzeli: Bu kapıyı çalmak için ilişkiyi ‘bitmiş’ hissetmek gerekmez.
Sonuç: İlişkinizle İlgilenmek, Onu Kurtarmaktan Daha Değerlidir
Çift terapisi, “bir şeyler ters gidiyor”dan önce, “daha iyi olabilir mi?” sorusunu sormaktır. Çünkü iyi ilişkiler kendiliğinden değil, bilinçle sürer. Ve bazen iki kişi arasındaki en devrimsel şey, üçüncü bir kişinin objektif ve şefkatli varlığıdır.