Terapi ve Terapiden Kaçış
Psikiyatrist bir tanıdığım terapiye inanmadığını söylemişti. Çok şaşırmıştım, hele de bir akıl sağlığı çalışanının böyle söylemesi çok garip gelmişti. Daha sonra yakın uzak başka kişilerden de duydum aynı cümleyi. Terapiye inanmıyorum dedi onlar da. İnanma, inanmama ifadesi garip geldi öncelikle. Din değil terapi, inanç değil. Tamam, belki tüm değişkenlerini kontrol edebildiğimiz, laboratuvarda test edebildiğimiz bir bilim de değil. İngilizceden çevirirsek yumuşak bilim diyebiliriz, ya da sosyal bilim. Ama yine de bilim. Terapinin işe yaradığı araştırmalarca kanıtlanmış. Öyle tek bir araştırma da değil, onlarca, yüzlerce araştırma yapılmış, hepsinin bulguları birleştirilmiş ve terapinin işe yaradığı ispatlanmış. Şimdi araştırmaların detayına girmek istemiyorum, biraz teknik konular, merak edenler ilgili yayınları inceleyebilir. Tabi işin içinde olan ve yıllardır bu araştırmaları okuyan biri olarak bu ‘terapiye inanmıyorum’ cümleleri bu yüzden de garip geliyor bana.
Üzerinde biraz daha düşününce, aslında bu kişiler ‘kendimi terapiye ya da terapiyi kendime uygun bulmuyorum’ diyorlar. Yani aslında sorunlarımdan, duygularımdan, kendimi anlamakta kaçıyorum. Çok kurcalarsam kurdu çıkar gibi geliyor. Kendimi bildim bileli sorunlarımı ve duygularımı yok sayarak yaşadım ben. En iyi bildiğim savunma mekanizması bu. Bu olmadan nasıl yaşanır bilmiyorum. Şimdi sen bana bu savunma mekanizmasını bırak, tamamen savunmasız hale gel ve daha önce hiç tanımadığın birine tüm duygularını aç ve sorunlarını anlat diyorsun. Ben kendime bile açmıyorum ki duygularımı. Kendime bile anlatmıyorum ki, başkasına nasıl anlatayım. Bu yüzden inanmıyorum terapiye. Diyorlar…
Oysa ben her dünya vatandaşının bir gün mutlaka terapi alması gerektiğini düşünüyorum. Yani elimde olsa vatandaşlık şartı yaparım. 18 yaşına gelen her vatandaş, eğer daha önce gitmediyse, oy kullanmadan önce terapiye gitmeli. Sürücü ehliyeti de vermem terapiye gitmeyene, oy da kullandırtmam; belediye başkan adayı, milletvekili adayı, cumhurbaşkanı adayı zaten yapmam. Mesleğinde yükselmesine de izin vermem, yönetici pozisyonlarına gelmesine de. Üniversitede zorunlu ders gibi zorunlu terapi koyarım bütün öğrenciler için. Öyle birkaç seans da değil, birkaç sene gidilecek terapiye derim. Tabi bu kadar anti-demokratik olmam, ama dileğim bu olur doğrusu. Bu tutumun doğal uzantısı olarak da terapistliği toplumun en önemli mesleği haline getiririm. Yani çok tarafsızım bu konuda (!).
Peki, tek dayanağım araştırmaların terapinin işe yaradığını ispatlaması mı? Değil. Mesleğe yeni başladığım dönemlerde ben de emin değildim. Yani terapist olarak elimden geleni yapıyordum ama henüz terapi sayesinde iyileşmiş birini tanımamıştım, baştan sona terapiyle iyileşen birine terapistlik yapmamıştım, kendim de terapiye gitmemiştim. Henüz. İnsanı hayatta bir şeye ikna etmenin en iyi yollarından biri o kişinin bu gerçeği deneyimlemesini sağlamaktır. Belki de tüm terapistler o yüzden terapiye gitmeli. Başlarda birkaç seans gittim terapiye ama sadece bir giriş niteliğindeydi. Sonra daha uzun bir terapi sürecinden geçtim ve hatta farklı terapi şekillerini, örneğin grup terapisini, katılımcı olarak deneyimledim. Başlarda danışanlarla daha kısa vadeli terapiler yapabildim. Beş seans, on seans, bilemediniz 20 seans. Sonra danışanlarla daha uzun soluklu terapiler yapma fırsatım oldu ve yaşadıkları dönüşüme tanıklık ettim. Danışanlarım ‘herkes mutlaka terapi almalı’ diyorlardı. Başta fark etmediğimiz, anlamadığımız, çözemediğimiz birçok şeyi çözdük ve terapinin ne kadar kıymetli olduğunu gördük diyorlardı.
Başka ne hayat kalitemizi bu kadar arttırabilir? Parayla elde edilebilen başka hangi tedavi veya eşya veya hizmet bize hayat denen bu zorlu yolun kestirmelerini ve deniz manzaralı patikalarını gösterir? Evet bakmak istemediğimiz meselelere baktık, hissetmek istemediğimiz duyguları yaşadık, görmek istemediğimiz hatalarımızı gördük ama iyi ki de görmüşüz, yoksa işin içinden çıkamazdık. Biz yattığımız yerden iyileşmedik, bunun için kafa yorduk, çaba harcadık, zaman ve para harcadık ama değdi. Hayat çok daha renksiz ve tatsız olurdu terapiye gitmeseydik. Diyorlar. Haklılar. Bence de. O yüzden herkese zorunlu yapmak istiyorum. Gerçekten dünyanın terapi sayesinde daha güzel olacağına inanıyorum. Dünya insanlardan oluşuyorsa, büyük ölçüde insanlar şekillendiriyorsa dünyadaki yaşamı, insanlar daha sağlıklı, daha mutlu, daha bilinçli, daha farkında olduğunda dünya da daha güzel olacak. İşte burada inanç bölgesine giriyor olabiliriz, ya da fantezi.
Öyleyse, haydi herkes terapiye…
Prof. Dr. Deniz Canel Çınarbaş